“Peki ya günahım yoksa?”
Günahlarını yıka. İçinden birkaç kez bu cümleyi tekrar etti. Aynı zamanda gözleri yazının üstüne kilitlenmişti. Günah dedi, pekala günahlarımızı yıkayalım. Sonra durdu, günahının olmadığını düşündü ve kendisindeki kibri ilk kez böylece görmüş oldu.Düşünüyordu ama günahını bulamıyordu. Bunu Tanrı’ya inandığı için değil, dinlerin erdemli insan olmak için doğru algoritmaları içerdiğini düşündüğü için yapıyordu. Teknik olarak hiçbir dinin emirlerini yerine getirmediğine göre mutlaka günahları vardı. Yakın zamandan uzak zamana kendisini derinden etkileyen olayları düşündü. Hepsinde haklıydı. Hepsi için açıklaması vardı. O masumdu. Duyguları, düşünceleri, benliği, ruhsal kimliği karşısına çıkan kötü niyetli kimseler tarafından zarara uğratılmış bir kurban. Başkaları avcı, o avdı. En kolay vazgeçilen, en az sevilen, herhangi bir gruba aidiyet hissedemeyen, bir söylediğini bin kez açıklamak zorunda kalan. Böyle birinin nasıl günahı olabilirdi ki? Sırayla gitmeye karar verdi. Ona göre en büyük günah “hakk’ı gasp”tı. Bir canlıdan, doğadan, bir olaydan, ortadaki paradan, hakkından fazlasını almak; bir kimsenin hayalini, daha iyi yaşama ihtimalini, başkasının emeğini bir şekilde elinden almak; ona göre günah buydu. Bunları yaptığını düşünmüyordu. Her zaman kendisinden ziyade başkalarını düşünerek yaşamıştı. Çünkü öyle inanıyordu ki, onun acı eşiği yüksekti ve kendisini önemsemediğinden olsa gerek ne yaşadığının da bir önemi yoktu. Belki de başkalarının kendisinin haklarına gasp etmesine müsaade ederek, hayatta bir duruş göstermemesi kendisine karşı işlediği bir günahtı. Bir cümleye bakarak aklından geçen tüm düşünceler bir süre daha zihnini meşgul edecekti. Sadece anı yaşamaya çalışan, her koşulda iyi hissetmenin bir bahanesini bulan, gerçekleri yatağın altına süpüren biri olarak bu sefer düşünmemeyi tercih etmemiş ve kendisi ile ilgili ciddi bir çıkarımda bulunmuştu.
Arzularının gerçekleştiği düşüncesinden doğan başarı hissi, yerini alçakça bir cezalandırılmış hissiyatına bırakmıştı.
Anı dondurmak, orada kalmak ve onun çözülmesiyle tekrar ana karışmak. İçinde bulunduğu kimliğin kendisinde oluşturduğu yalnızlık hissini ötelemek için münhasır kişiliğinden uzaklaşmış ancak kişiliksiz kalmış. Bunu fark etmek yüzüne soğuk su çarpmış hissi uyandırmıştı ve kendi kendine tekrar etti:
“Sadece Yüzünü Değil, Günahlarını da Yıka.Günahlarını yıka.Hakkı olandan hak alma, hak sahibine hakkını ver. Kendi hakkını da kendine ver. Bu hayatı yaşamayı hak ettiğini unutma.”
Bir yanıt yazın