tüm yıldızları hizaladım hafta sonu, bin parçaya bölünüp yeniden hepsini birbirine yamadım. yine kendim oldum, kendimi buldum kaybettiğimi sandığım saflarda ayaklarımı yere sağlam basa basa durdum.
yorgun gözleriyle de barışmalı insan çünkü o yorgunluk bir ılık duşa, bir uzun uykuya bırakır kendini, uçar gider. ben de öyle yaptım; kendimi askıya aldım azıcık. yürüdüm, izledim, yürüdüm, linol baskı yaptım, yedim içtim, içime kapanıp sonra kademeli açıldım, kedi köpek azıcık da insan sevdim. kendimi tüm eksik gediğimle, hayatımı tüm eksik gediğiyle sevmeye kaldığım yerden devam ettim. öyle yapınca yine ne kadar zengin olduğumu görebildim.
aklımıza koyduğumuz hemen her şeyi yapabileceğimize inanıyorum. yazmak istediğimiz kitabı yazabiliriz, taşınmak istediğimiz o şehre taşınabiliriz, ister şehirde ister ormanın ortasında istersek bir teknede yaşayabiliriz, 5 çocuk yapabilir ya da yalnız bir hayat sürebiliriz. hepsi hepsi mümkün ama bir şeyi unutuyorum. zaman. hızla. geçiyor. harekete geçmeyi erteleyemeyeceğim yaşlardayım. gelecekteki naz’a borçluyum bunu.
daldan dala atlayarak yazıyorum. işten cıktım, uzun çekim americano’mu dikip, çantamı sırtlanıp günün çeşitli ‘yapılacaklar’ kalemlerini halledeceğim. istanbul güneşli fakat serin. bugün muhakkak yazımı yazacağım, geçen sabah aklımda tüm haftaların his ve hareket yumağını özetleyen ‘the kelime’ ile uyandım. bu akşam bir kadeh şarabımı koyar, tıkır tıkır yazmaya koyulurum.
güzel bir hafta diliyorum. ☀️